Kül kalmasın, metrolar gereksiz şehirlerle dolu. Gösterişli küçük mahvoluşlarla çağdaş yaşama yakışıyor, yumuşak parçalara ayrılıyor, sis bulutunu perdeliyor, ne olduğunu bilmiyorumun kibrit yakılmış hâli. Sabunlu kanatlarla uçan tavukların rezilliğini gübrelerde kokmadı. Çatışma çıkıyor para harcasam. Pazarlık edemiyorum. Sıcak çünkü. Bahar ortasındayız. Üç aydır metroya binmedim ve meraklısı da değilim. Fareyle tıklayarak yaşanıyor hayat şimdi. Çamuru çıkmış, kamburu kalmış koca büyükşehirler; hepsinin sigara dumanı kadar ömrü kalmış. Mahrem yerlerinden banliyöler kesilmiş, aşağılayıcı biçimde yazılar yazılmış; spreylerle soluyan demir makinelerin vicdanına sıkışmış kaderleri. Bazen o makineler de tıpkı takım elbiseli, asık yüzlü, ciddiyet meraklısı, resmî hitap manyağı insanlara benzeyip başka insanlara dalma, bir şekilde hınç alma hayali kuruyor. Duraktakiler de insan. Ölmeleri gerekmiyor.
Kül kalmasın. Bağrını söndürdün mü? Sütle soğut diyorum. Müzik dinle. Müzik beton değildir ve beton da medeniyet değildir. Fakat insanlar önce betona giriyorlar, orada müziğe giriyorlar ve medeniyete girmiş oluyorlar. Oysa önce medeniyete girselerdi müziğe girmek için betona ihtiyaçları kalmazdı.
Kül kalmasın. Benim yanıma kim otursun? Çürümüş lâvların dibinden donuk tepelere verimli balıklar savrulsun. Çizgi film açılmasın. Dondurmayı satan adam da gitsin..
Kül kalmasın. Buzdolapları ısındı. Peynirin sahnesiz romantizminde sevgililer barıştı. Sevgilileri ya barıştırın ya da aralarına girmeyin. İnsanların işine burnunuzu sokmayın. İnsanlar onlar, ellemeyin insanları. Siz önce yıkanın bir.
. . .
5.4.’18 23:04