Yün eğirme makinesinde kadayıf saklarsa muhayyel olur. Sekiz saat sonra ÖABT’m var; önüm, arkam, betim, tenim, benzim benim atmış vaziyette. Köşeleri devetabanlarıyla süslenmiş açık bozuk demir musluk… Musluk tek şekerli, dört köşegen. Osaka’nın balta girmemiş metroları varsa balta sokarsan dört köşegen. Çamaşır makinesinde mi sınava gireceğim?
Sulak ve çok parçalı, ahtapotun yüzdüğü deniz. Sınava gireceğim yerde ahtapotlar yüzüyor. Yüzmeyin ahtapotlar! Ahtapotların ağızlarında kadayıflar eriyor. Ahtapotlar begonyalara ters binmişler, begonyalar tırısta gidiyor. Sınava gireceğim.
Osaka Metrosu’nda bekleyen kadın… Yararlı yerlerini görmedim, zararlı yerlerinden uzağım. Vay benim gümüş sarısı renkli dert ortağım! Hâr üstünde batan Güneş’e merhamet eylerdi. Can içinde açan kaktüse serbest gençliğini eklerdi. Çöl sonunda göçen kavmi cahil bellerdi. Onlar da onu cahil bellerdiler. Onları kadayıf yemeye çağırırdı. Zaten hava sıcak diye geri çevirirlerdi. Ayıp olmasın diye birer tas su götürürdü. Sağ olun deyip giderdiler.
. . .
05.08.’18 02:09