Çatallarda dili olan, bardakta dudağı olan beni dinlesin. Kırk masalını kıl kadar vardayok sözle betonlu ve kireçli gerçek hayata kırk yarıya yarıp getirenler beni dinlesin. Uçağa binenler beni dinlesin. Hepiniz beni dinlerken ben de hiç konuşmadan sizi dinleyeyim. Böylece hiçbirimiz konuşmamız oluruz.
Onarılan iri boğa su dibine paraşütle indi. Halılar karaya vurdu, çamaşırlar uçarak limana girdi. Bakın, hayatta başardığınız şeylerin çoğunu üzerinizde giysi varken başarırsınız. Dev suların dibine paraşütle çakıldığımdan bu yana açıklanan ve onarılan his akışlarıma tutunarak coğrafyalarda zamâne oldum. Kahvaltıdaki bir tek domatese tarladayken değen bir tek yağmur damlasının dış yüzeyinde, ne gitar sesi duydum ne martı sesi duydum.
Kendi başına yapayalnız fısıltı olan insanların, az metrekareye sahip kalabalıkta herhangi canlı organizmalar olmayı caddelerde umursamaz tavırlarla sıradanlaştıran ve öven çoğunluğa katılmaları zordur. O kalabalıkların kokusu çan eğrilerinin kokusuyla hemen hemen aynı kokudur. Fısıltılaşan yalnız insanlar ise, sanıldığının tersine, yaşamdan bıkmış değillerdir. Yaşama olan dikkatlerini dağıtmamak için, caddelere inmeye isteksizdirler. Küçük birer birler basamağıdırlar. Onlar olmadan toplum aritmetiği kurulamaz.
Kablosuz ağlarda gezen huma kuşu, tel yerinden ağrır kalplerin bakırdan yapılmış şuuru. Onların hangileriyle veda etmişim de iletişimimi hangileriyle yine sürdürebaşlamışım mevsim dönüşü? Kovalar dolusu eskiyedönümlerine ortak oldum yarım saat.
. . . 28.08.’18 00:07