Boşluklarda muzlar demlendi; cismime lâzım bir gölgem var. Santime santim bir hayal kırıklığı verdi; turuncuya boyandı ve göçtü gitti leylâklar. Hayatımda ikilemler kastım, zodyaklar tüttü, tahta sandıklar; Kovaların, Akreplerin kusursuz on dördüncü yüzyılı. Kavalların gizlerinin burcu bitmiş. Koyu morlar hâlâ ıslak.
Çırayla kaybolan geçmişedönük insan hataları, çakmağın harında karşıt-geleceğe epriyik yay ve oksal tasavvur kalıntıları… Dolmuşlarda unuttuğum Ankara günleri; sanırım yeniden yaklaşıyorum. Isınıyorum; sonuçta Deccal boyunda alevlerdir ve nasıl nasır hasretlerdir yanan bir gitarın gerisinde!
Irgatı olsam Eski Dünya’nın, onarımı insanlığın başlamasından bile erken biten uykularımı sürdüremem. Meselâ sen ve metroda seninle aynı tutacı tutan oğlan… O oğlan gece senin boylarında senin bir hemcinsinin hayalini kurdu ve ‘sen de başını alıp gitme’ diyerek en edebî hâliyle bağırdı. İnsanlar bazen bağırır. Onları rencide etme sırf bu yüzden. Peynir ver insanlara, domates de ver; hamburgercilere gitmesinler her hafta sonu.
. . .
02.01.’18 23:00