Bardak… küçük bir bardak. Evren… koskoca bir evren. Dereye bakıyorum. Rakımım yıkıntılardan fazla değil. Uçurtmamı yırtıyorum. Sessiz tembellikler kalsiyum gibi çöküyorlar. Bağrımda kıravatla ben akşamleyin nereden geliyorum? Büyük rüsvâ köpüklüydünüz. Damlar vardı, çatılar vardı, dumanlı balıklar vardı, kömürlü papatyalar vardı. Kalem açacaklarının içinden adamlar ve kadınlar çıktı. Asitli tebessümlüydüler. Atanıp öğretmen oldular. Lenduha kaygılarla sınav olmadan yaşayabilen insanlar olamadık. Irmaklar kuruyor, sıra çorbalarda. Anahtarlarımız vardı ama milyonlarca takipçili bir Insta hesabı açamadık; yanlış anahtarı sokmuşuzdur. Güveniyorlar bizlere ama biz PTT kuyruklarında bekliyoruz, oradan çıkıp otobüse biniyoruz.
Torun tahta sahibi olanlar koltuklarında gençliklerinden yakındılar. İlk kez şiir okuyacak yaşta olanlar henüz yaşamadıkları yaşlılıklarından yakındılar. Tivitlerini attılar ve yalnızca sayılara takıldılar. Biraz yirmiyi geçince ayıldılar, arıyı sarıdan ayırdılar, hayatı rahattan uyardılar ve hayatın içine girdiler, orada kayboldular. Birazı hâlen ayılabilmiş değiller, tapıldıkları kulelerden duyulabilmiş değiller, öpüldükleri dudaklardan kurtulabilmiş değiller. Her yarayı kavladığımız sıcak klavyelerden ürüyoruz.
. . .
09.03.’18 01:20