top of page

Sıradanlığın İnkârı ve Ekolojik Kuram'ın Güncellenmesi

Sıradan insan diye bir şeyin kalmadığına ikna oldum. Televizyonun dört kenarının arasında görünmenin ünlü olmaya yettiği dönemlerde bile o dört kenarın arasında görünen herkesin sıra dışı olamadığına kanaat getireli beri, Uğtup1 ve İnstagram kanallarının daha samimî televizyonlar hâline gelmesini sıradanlığın yok olması diye yorumladım. Üniversitede okurken aklıma düşen bu kuşku mezuniyetimin iki yıl sonrasında tamama ermişti. O günden beri gençlerin büyük kısmını fütürizm kaynakları, yaşlıların büyük kısmını eşsiz birer antropoloji, etnografya ve filoloji kaynakları diye görüyorum.


Güncel nesiller, diğer bir deyişle bu zamanın gençleri, hâlihazırda olanları koruyarak veya reddettiklerinin yerine yenilerini üreterek güncel sosyal değerler yaratırlarken; gençliklerinde hazırlandıkları o yaşlılığa ulaşan ‘eski gençler’in korudukları eski sosyal değerlerle çelişki yaşayabiliyorlar. Aile fotoğraflarının aileden olmayan yabancı biriyle paylaşılmasının eskiden sakıncalı sayılmasına rağmen bugün aile fotoğraflarımızı “herkese açık” seçeneğini seçerek bütün sosyal medya âlemiyle paylaşmamız bir çelişki. Evlenmeden önce seks yapmanın katı şekilde yasak veya çok iyi gizlenmek zorunda olduğu kırsal göçebe kültürünün tersine, bugün hiç gizlemeden seks dostluğundan2 söz ediyor olmamız bir çelişki. Eskiden savunmacı bir gelecek kaygısıyla “Ev alma, komşu al” derken bugün saldırgan bir gelecek kaygısıyla daha fazla ev almak bir çelişki. Eski ve güncel değerlerin zıtlığından böyle tonlarca çelişki bir arada düşünüldüğünde bu çağa özgü normallik-anormallik, zararsızlık-psikopatlık, sıradanlık-sıra dışılık gibi bir sürü ikili algılama oluşuyor. Toplumu ve toplumun her üyesini bu algılamalara göre yargılıyoruz. Kendiliğinden genel bir sosyopati doğuyor.


Erol Göka’ya3 göre; sosyopatik özellikler özellikle kaos zamanlarında tüm toplumsal dokuya yayılır, bireysel psikolojileri bozar. Olağan zamanlarda yalnızca sosyopatların sergilediği eğilimler, kaos zamanlarında geniş kesimler tarafından normal algılanabilir.3 Her kültürün en önemli görevlerinden birisi sosyopatinin toplumla bütünleştirilip tehlikesizleştirilmesi veya önlenebilmesidir3. Bunu yapabilen toplumlar daha huzurlu ve daha tehlikesiz bir hayat sürebilir.3


Yenilenin içilenin fotoğrafının çekilmesi ve gösterişli bir şekilde herkesle paylaşılması Facebook’un eski zamanlarında çoğunluk tarafından yadırgansa da bu sosyopatlık giderek olağanlaştı, toplumla bütünleşti. Gece yarısına kadar yüksek sesle düğün yapmaktan daha zararsız olduğu konusunda uzlaşıldı ve sıradan bir davranış olarak algılanması tercih edildi. İronik şekilde insanlar bu sıradan hareketleri yaparak kendilerine bir takipçi kitlesi kazandılar ve böylece sıra dışı oldular.


Yemek fotoğraflarıyla yetinilmedi, zaten eski zamanlardan bu yana var olan çıplaklık dürtüsü artık daha olağanlaştı ve ‘nüd atma geleneği’ne dönüştü. Am, göt, meme, yarak göstermek daha serbest bir hâl aldı. Sıradanlıktan kurtulmak için çıplak fotoğraf atanlar porno yıldızı olmanın doyumuna erişirken bir kesim insan da porno yapımcısı olma hayallerini gerçekleştirme fırsatı buldu ve ‘ifşa geleneği’ doğdu. Sosyopatlık normalleşip toplumla bütünleşirken aynı zamanda daha tehlikeli hâle de geldi. Çıplaklık dürtüsü ifşalanma kaygısı olmadan yaşanamadığı için güven azaldı, karşı cins veya hemcins olmasına bakılmaksızın herkes artık ‘daha potansiyel’ birer ifşacı. İfşacılık riskinden dolayı birçok insan gönül rahatlığıyla seks konuşamadığı ve yapamadığı için katarsis yaşamaları zorlaştı, id’in doyurulması önceki on yıllarda kolaylaşmışken yine zorlaşmaya başladı ve bu, gençler için büyük gerginlik oldu. Karşı cins ilişkilerinde yeniden ciddî bozulmalar baş gösterdi. Demek ki toplumun huzuru için sosyopatlığın sadece sıradanlaşması değil, aynı zamanda tehlikesizleşmesi de gerekiyormuş.


Tehlikelilikten ve tehlikesizlikten ziyade sıra dışılıktan söz ediyoruz. İnsanlar sıra dışı olmayı daha az çaba harcayarak başarabiliyorken artık sıradanlık ve sıra dışılık farkı belirsizleşti. Bronfenbrenner’in Ekolojik Kuram’ına sığmayacak kadar yoğun bir sosyal algı aktarımı var ve bu kuramın kapsamlı biçimde yenilenmesi gerekiyor; yapıldıysa bile henüz benim haberim yok.


Şöyle bir sınıflandırma düşünebiliriz:

a) Psikososyal başlangıç noktası. (Çember çizdiğimizde burası çemberin merkezi. Halka değil, nokta. Sadece kendimize odaklandığımız psikolojik durum. Hiç kimseyle iletişimde değilken yaşadığımız duygudurumlarını içeriyor.)

b) Birincil psikolojik çevre. (Burası çemberin birinci halkası. Burada aile öncelikli görülüyorsa aile, arkadaşlar öncelikli görülüyorsa arkadaşlar, âşık olunan kişi öncelikli görülüyorsa âşık olunan kişi var. Pek çok insan kendisini aileden ayrı bir kişi olarak görme isteğini daha yoğun yaşadığı için burası artık çemberin merkezi değil, merkezin yanı.)

c) İkincil psikolojik çevre. (İkinci öncelik kime verildiyse onların olduğu algı alanı.)

ç) Üçüncül psikolojik çevre. (Nadiren iletişim kurulan ve arkadaşlık ilişkisi kurulmayan kişilerin olduğu halka üçüncü halka. Bu kişiler sosyal medyada, gerçek hayatta veya her ikisinde de bulunabilirler. Sosyal medya için konuştuğumuzda, takipleşilip takipleşilmemesi değil, karşılıklı etkileşimde bulunup bulunulmaması yani iletişime kurulup kurulmaması esas. Resmiyetin tam ya da yarım hissedilmeye başladığı halka burasıdır.)

d) Dördüncül psikolojik çevre. (Ne arkadaşlık ilişkisi ne de iletişim kurulan, tamamen resmî kurallara göre algılanan yabancı çevre.)


SONUÇ

Toplumdaki sosyopati bize göre hangi psikolojik çevrede çıkmışsa ve şiddeti ne kadar büyükse hayatımızı o ölçüde etkiler ve bu sosyopatiyi o kadar zor normalleştiririz. Sosyopatinin toplumla iyi bütünleşebilmesi için sosyal çevresi daha dar olan insanlar tarafından gerçekleştirilmesi, diğer bir deyişle daha fazla insanın dördüncül psikolojik çevresinde oluşması gerekir. Sonuçta sosyopati de yaygınlaştıkça modalaşır ve modalaşma, dördüncül psikolojik çevreden başlayıp hızlanarak iç halkalara işledikçe başarılı olur; çünkü daha fazla insanın benimsediği bir tutum daha kolay benimsenir (sosyal uyum kuramı). Tutum ve davranış uzak çevreden yakın çevreye geldikçe sıradanlaşırken birey yakın çevreden uzak çevreye doğru benzedikçe sıra dışılaşır. Sosyal medya sayesinde birincil psikolojik çevreyle dördüncül psikolojik çevre arasındaki mesafe çok kısa olduğu için artık herkes kolaylıkla sıra dışılaşır durumda. Dolayısıyla sıradan insan diye bir şeyin kalmadığına ikna oldum.






1ya da "Yûtub". Youtube'un Türkçeleştirilmiş adı. 2fuckbuddy; biliyoruz zaten. 3Türklerin Psikolojisi, Erol Göka, Timaş Yayınları 5. baskı.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sosyal Çevreyi ve Alt Kültürü Yaratmak

Eski Hintçe Satapatha-Brahmana’da şöyle bir efsane anlatılır((1)): Tanrı İndra’dan intikam almak isteyen ihtiyar bir büyücü, bir indraşátru (İndra’nın katili olan birini) ifade edip yaratmak ister. Fa

Türk Gramer Rüyası

1 “Gramer” kadim Avrupa felsefesini çağrıştırıyor ve biz kendimizi Avrupalı zannettiğimiz için doğal olarak büyüleniyoruz. “Gramer” dedikçe gotik mimarî eserlerinden sesler duyuyoruz. Çünkü hem Orta Ç

Ambarları Genişletmek (Ambar Meselesi)

Söz dağarcığımıza “ambar” dedim. Bu, İnsancıl Psikoloji’deki fenomenolojinin tam karşılığıdır. İnsanın kendisinin veya atalarının sözcüklenmiş algıları, sözcüklenmiş algılarıyla şekillenen otomatik ve

bottom of page